27 Mart 2018 Salı

Dünyanın İkizi : Kepler - 186f

Dünya'ya en çok benzeyen gezegen keşfedildi

Bilim dünyasında çığır açan bir keşif yapıldı. Gökbilimciler, ilk kez Dünya ile aynı boyutlarda ve bilinen yaşama uygun nitelikte bir gezegen gözlemlendiğini duyurdu.


Amerikan Ulusal Havacılık ve Uzay Dairesi (NASA)'nın 'gezegen avcısı' uzay teleskopu Kepler, 500 ışık yılı mesafedeki (1 ışık yılı = 10 trilyon km) gezegenin, kendi yıldızına olan uzaklığı sebebiyle 'yaşanabilir bölge' içerisinde bulunduğunu tespit etti. Bu da yüzeyinin ne çok fazla sıcak ne de soğuk olduğu anlamına geliyor. Üzerinde deniz ve okyanuslar yer aldığı düşünülen gezegene 'Kepler-186f' adı verildi. 

BİR YILI 130 GÜN

Kepler-186f, Kuğu Takımyıldızı'ndaki Kepler-186 yıldızının çevresinde dönen 5 gezegenden biri. Kepler-186 yıldızı, bizim Güneşimizin yarısı kadar büyüklükte. Daha önce gözlemlenen 'yaşanabilir' gezegenler, Dünya'dan en az yüzde 40 daha büyüktü. Bu da onların fiziksel yapılarını belirlemede güçlüklere sebep oluyordu. Ancak Kepler-186f, birçok özelliği ile Dünya'yı andırıyor. 

Gezegenin büyüklüğü belirlenebilse de kütlesi ve bileşimi henüz bilinmiyor. Karasal bölgelerinin dağlık ve kayalık bir yapısının olduğu tahmin ediliyor. 52,5 milyon kilometre uzaklıkta bulunan kendi yıldızı etrafındaki dönüşünü 130 günde tamamlıyor. Dünya'nın Güneş'ten aldığının üçte biri kadar kendi yıldızından enerji alıyor. Kepler-186f'in yüzeyindeki en aydınlık saatlerde, Dünya'daki günbatımından bir saat önceki kadar gün ışığı görülüyor. 

NASA'daki bilim insanları, atmosferinde bol miktarda karbondioksit olduğu tahmin edilen gezegen için 'Dünya'nın ikizi olmaktan öte onun kuzeni' yorumunu yapıyor.

'BÜYÜK BİR ADIM' kepler 186f ile ilgili görsel sonucu

ABD'nin California eyaletinde yer alan NASA Ames Araştırma Merkezi'nde, Kepler-186f araştırmasını yürüten Elisa Quintana, 'Yaşamın var olduğunu bildiğimiz tek gezegen Dünyamız. Güneş Sistemimizin dışında yaşam araştırması yaparken Dünya'nın karakteristik özelliklerini taklit eden gezegenleri bulmaya odaklanıyoruz. Yaşanabilir bölge içerisinde kalan ve Dünya ile aynı boyutta olan bir gezegen bulmak büyük bir adım' dedi. 

NASA'nın Washington'daki merkezinde Astrofizik departmanı direktörü olan Paul Hertz ise, 'Gelecekteki NASA görevleri olan James Webb Uzay Teleskopu ile dış gezegen araştırma uydusu sayesinde uzak gezegenlerin fiziksel yapılarını ve atmosferik koşullarını daha iyi görebileceğiz. İnsanlığın Dünya benzeri gezegen arayışını sürdürebileceğiz' açıklamasını yaptı. 

5 YILDA 961 GEZEGEN KEŞFEDİLDİ

2009 yılında uzaya fırlatılan Kepler Uzay Teleskopu, 961 gezegenin gözlemlenmesini sağladı. Bunlardan çok azı bilinen yaşama uygun özellikte. Büyük bir kısmını Jüpiter ve Satürn gibi gaz devleri oluşturuyor. Kepler-186f araştırmasının sonuçları bugün bilim dergisi Science'ta yayınlandı.

Kaynak : https://www.sabah.com.tr/    

17 Mart 2018 Cumartesi

Uzayda Dahi Yaşayabilen En Dayanıklı Canlı: Tardigrad

Uzayda Dahi Yaşayabilen En Dayanıklı Canlı: Tardigrad


-150 derece soğuğa aynı zamanda da sıcağa dayanabilen, atmosferin 300 kat basıncına karşı ayakta durabilen, hatta radyasyona dayanıklı deniz ayısı... Boyutu bit kadar olan bu canlı zaman zaman kendini kapatıp tekrar bile başlatabiliyor. Bildiğin yeniden başlat özelliğine sahip. Şu an dünya üzerinde bulunan en dayanıklı canlı kendisi.
Uzayda Dahi Yaşayabilen En Dayanıklı Canlı: Tardigrad
   Aynı belgeseli bir arkadaştan duyan bendenizin daha sonra bir ansiklopedide gördüğüm tardigrad ın ta kendisi olmasından ciddi biçimde şüphelendiğim hayvan. hayat koşulları neşeli/ hoş olmadığında, su olmadığında mesela, vücudundaki suyun belirtildiği gibi büyük bir kısmın boşaltıyor, geri kalan su da herifçioğlunun her hücresinin etrafında bir halka oluşturmak üzre kendi kendine anlaşıp dağılıyor.böylece eleman fişi çekip belirsiz bir süre için, ta ki rüzgar tarafından koşulları daha adam gibi olan bir ortama ulaştırılıncaya kadar kendisini resmen kapatıyor. yaşam süresi belirsiz. zira hem sözkonusu belgeselde hem de ansiklopedide geçen bir müze hadisesi vardı ki evlere şenlik:
120 yıllık bir tardigrad fosili bulan bilimadamları, elemanı müzede sergilemek maksadıyla üzerine biraz su dökerler,
bu da "oh be kendime geldim hadi bi çay'koyun bakim" der gibi canlanır... -150 derece soğuğa ve bir o kadar da sıcağa dayanıklı deniz ayısı kardeşimizin yetmiyormuş gibi radyasyona dayanıklılığı da akıllara zarardır.fiziksel görünümü biraz bite binmektedir.

Ne yer ne içerler?

 beslenme hadisesi de ön cephesinde bulunan ve fonksiyon olarak pipetvari diyebileceğimiz kancasını, bitkilere batırıp içerdeki özsuyu içmek suretiyle gerçekleşir. pantolon paçalarından hayvanlara kadar, hareket eden herhangi bir nesneyi kafasına göre bedavaya taksi olarak kullanabilmektedir.süper neşeli bir bitsi yaratıktır.


Kaynak : https://seyler.eksisozluk.com/

7 Mart 2018 Çarşamba

Solucan Deliği (Worm Hole) Nedir?

   Solucan deliği, evren boyunca çok uzun yolculuklar için kısayolları oluşturabilen uzay-zaman içerisindeki teorik geçitler olarak tanımlanır ve Genel Görelilik kuramının bir tahminidir. Ancak dikkatli olmakta fayda var; çünkü solucan delikleri; ani çöküşleri, yüksek radyasyonu ve egzotik madde ile tehlikeli karşılaşmaları da beraberinde getirir.

Solucan Deliği Teorisi


solucan deliği ile ilgili görsel sonucu


   1935 yılında, fizikçiler Albert Einstein ve Nathan Rosen, Genel Görelilik kuramını kullanarak uzay-zaman içerisinde köprülerin varolduğu önermesinde bulundular. Uzay-zamanda iki farklı noktayı birbirine bağlayan ve teorik olarak kısa geçişler oluşturarak mesafe ve yolculuk süresini azaltabilen bu -kısa- yolları, Einstein-Rosen ikilisi köprüler ya da solucan delikleri olarak isimlendirdi.
   Solucan delikleri iki ağız ve bu iki ağzı birbirine bağlayan bir boğazdan oluşur. Ağızlar büyük olasılıkla küreseldirler. Boğaz kısmı ise doğrusal bir uzantı şeklindedir, fakat aynı zamanda da döngüseldir ve konvansiyonel bir rotanın gerektirdiğinden daha uzun bir yol gerektirir.
   Einstein’ın Genel Göreliliği matematiksel olarak solucan deliklerinin var olduğunu tahmin ediyor, fakat bugüne kadar hiçbiri keşfedilmiş değil. Negatif kütleli bir solucan deliği etrafından geçen ışığı yer çekimiyle etkilemesiyle belirlenebilir.
   Genel Göreliliğin bazı çözümleri; solucan deliğinin her iki ağzında da bir kara delik bulunduğunu öngörüyor. Ancak, “ölmek” üzere olan bir yıldızın çöküşüyle doğal olarak oluşan bir kara deliğin kendisi bir solucan deliği oluşturmaz.

Solucan Deliği Boyunca

   Bilim kurgu solucan deliklerindeki seyahat hikayeleriyle doludur. Fakat gerçekte ise, bu yolculuklar çok daha karmaşıktır ve bunu henüz gerçekleştirebilmiş değiliz.
   İlk sorun şu; boyut. İlk solucan deliklerinin mikroskobik seviyede yaklaşık 10–33  santimetrede var olduğu kabul ediliyordu. Fakat, evren genişledikçe, bazılarının da çok daha büyük boyutlara genişlemiş olması oldukça muhtemeldir.
   Bir başka sorun ise; durağanlıktan kaynaklanıyor. Tahmin edilen Einstein-Rosen solucan delikleri seyahat için kullanışsız olabilir, çünkü bu delikler çok hızlı bir şekilde çökerler. Fakat, daha güncel araştırmalar, bir solucan deliğinin -çökmeden- açık halde kalmasını sağlayan “egzotik” madde içerdiği ve uzun bir süre boyunca da değişmeden kalabildiği bulgusuna ulaştı.
   Burada bahsi geçen “egzotik madde” kavramı karanlık madde ya da anti-madde ile karıştırılmamalı. Egzotik madde; negatif enerji yoğunluğu ve çok fazla negatif basınç içeren bir fenomen olarak tanımlanıyor. Böyle bir madde ancak kuantum alan teorisinin bir parçası olan bazı vakum seviyelerindeki davranışlarda görülebilir.
   Eğer bir solucan deliği yeteri kadar egzotik maddeden oluşursa, –doğal bir şekilde oluşmuş ya da yapay şekilde eklenmiş olsa da– teorik olarak uzay boyunca yolculuk yapılmasında ya da bilgi gönderilmesinde bir yöntem olarak kullanılabilir.
   Solucan delikleri yalnızca evrendeki iki ayrı bölgeyi birbirine bağlamıyor olabilir, aynı zamanda da iki farklı evreni de birbirine bağlıyor olabilir. Benzer şekilde, bazı bilim insanları; solucan deliğinin bir ağzının spesifik bir biçime taşınması durumunda, bu durumun zaman yolculuğunu mümkün kılabileceğini tahmin ediyorlar. Fakat, İngiliz kozmolog Stephen Hawking bunun mümkün olmadığını düşünüyor.
NASA’dan Eric Christian şöyle diyor:
“Solucan deliği zamanda geçmişe gitmek anlamına gelmez, bu yalnızca çok uzağı çok daha yakına getiren bir kısa yoldur.”
   Öte yandan, bir solucan deliğine egzotik madde eklenmesi onu; içerisinden insanların güvenli bir şekilde geçiş yapabilmesini mümkün kılacak kadar durağan yapabilir ve “sıradan” madde eklenmesiyle söz konusu kapı yeterince destabilize (istikrarsız hâl) yapılabilir.
   Günümüz teknolojisi; solucan deliklerini genişletme ya da durağan hale getirme noktasında yetersiz düzeyde. Ancak, bilim insanları; teknolojinin onlardan faydalanmasının önünü açacak olması umuduyla uzayda bir seyahat metodu olarak konsept üzerindeki araştırmalarını sürdürülüyor.
Kaynak :https://bilimfili.com/

6 Mart 2018 Salı

Yıldız Kayması Aslında Nedir ?

Yıldız kayması, tarih boyunca adeta mucize olarak görülmüş bir olaydır. Bu gök olayı insanlar tarafından bir yıldızın gökyüzünden kayması ve dünyaya düşmesi olarak tanımlanmıştır. Normalde astroloji içinde yıldız kayması olarak bilinen bir durum yoktur. Aslında bu gök olayı meteor yağmurudur. Dünyanın çekim alanına giren uzaydaki meteorlar, kendilerine has hızla atmosfere doğru gelir. Aynı hızla hava moleküllerine sürtünen meteor, bu esnada oldukça yüksek sıcaklıklara ulaştığından yanmaya başlamaktadır. Meteorlar uzayda serbest dolaşan kuyruklu yıldızların yüzeyinden kopup ayrılan parçalardır. Aynı kuyruklu yıldızın hızına sahip olan bu parçalar, onun çevresinde birlikte yola devam eder. Fakat dünyanın yörüngesine yaklaştıkları sırada, atmosferin çekim alanından etkilenir ve atmosfere yönelirler. Meteor olarak bilinen bu parçalar gerçekte kuyruklu yıldızın parçalarıdır. İşte meteorların atmosferden etkilenerek yanmaya başlaması halk arasında yıldız kayması olarak tanımlanır.

Yeryüzünden bakıldığında görülen bu gök olayı yanıltıcı şekilde yıldız kayması olarak algılanır. Meteorlar atmosfere girdiğinde oldukça azı yeryüzüne ulaşabilir.
Yıldız Kayması

Genellikle yüksek sıcaklıklarda yanarak yok olurlar. Çok nadir olarak parçalanmadan yeryüzüne inenler de vardır. Bazıları daha büyük olduğundan, yeryüzüne çarparak hasarlara yol açabilir. Eğer 1-2 metrekarelik bir meteor bu şekilde yeryüzüne ulaşırsa, kendi büyüklüğünün üzerinde kraterlerin oluşmasına neden olabilir. Kendisinde bulunan yüksek enerjiyi çarpmanın etkisiyle yeryüzüne dağıtır ve çok sert kayaların bile parçalanmasına yol açabilir.


Yapılan araştırmalarda dünyaya her saat ortalama 5 tane meteor düştüğü belirlenmiştir. Bazen bu sayı yüze kadar çıkmaktadır. Meteor yağmuru denilen gök olayında, atmosfere giren meteorların sayısı oldukça fazla olmaktadır. Dünyanın yer aldığı samanyolu galaksisinde, dünya her 33 yılda bir Lenoids denilen meteor kuşağına girmektedir. Dünya güneşin çevresindeki turunu bir yılda tamamladığı içinde, her yıl aynı süreçte meteor yağmurları olur. Bu durum aynı zamanda dünyanın çekiminden etkilenen kuyruklu yıldızların yörüngesi ile de bağlantılıdır. Dünyadan bakıldığında yıldız kayması şeklinde görülen gök olayı aslında bu meteorlardan kaynaklanır...

Kaynak : http://www.gezegenler.gen.tr

Süpernova Patlaması Nedir ?

Süpernova Patlaması Nedir?


Süpernovalar çok miktarda enerji yayan yıldız patlamalarıdır. Genellikle birkaç hafta sürerler ve bu sırada içinde bulundukları gökadanın aşırı miktarda aydınlanmasına sebep olurlar. Bir süpernova patlaması sırasında Güneş’in tüm ömrü boyunca yayacağı kadar enerji salınabilir. Süpernova patlamalarından artakalan gaz ve toz bulutlarına süpernova kalıntısı denir.
Nerede ve ne zaman süpernova patlaması olacağının önceden tahmin edilmesi çok zordur. Ayrıca süpernova patlamaları nadir gerçekleşen olaylar olduğundan (Samanyolu’nda yaklaşık her 50 yılda bir süpernova patlaması olduğu tahmin ediliyor) süpernova patlamalarını gözlemleyebilmek için uzayın çeşitli bölgelerinin sürekli izlenmesi gerekir. Süpernova patlamaları keşfedildikleri yıllara göre adlandırılır. Örneğin bilinen ilk süpernova patlaması MS 185’te Çinli gökbilimciler tarafından kayıtlara geçirilmiştir ve SN 185 adıyla anılır. Günümüzdeki gelişmiş gözlem aletleriyle her yıl çok sayıda süpernova patlaması gözlemlendiği için isimlendirme yapılırken yıldan sonra o yıl keşfedilen kaçıncı süpernova patlaması olduğunu belirten harfler de kullanılıyor. Örneğin SN 2006a, 2006'da keşfedilmiş birinci süpernova patlaması; SN 2006c, 2006'da keşfedilmiş üçüncü süpernova patlaması anlamına geliyor.
Süpernova patlamaları çeşitli biçimlerde oluşabilir. Bunlardan biri nükleer füzyon tepkimeleri sonucunda yıldızların patlamasıdır. Kütlesi belirli bir değerin üzerinde olan yıldızların sıcaklığı yükseldiği zaman karbon füzyonu başlayabilir ve bunun sonucunda yıldız patlayarak yok olabilir. Süpernova patlamaları büyük kütleli yıldızların çökmesi sırasında da meydana gelebilir. Yıldızın iç basıncının kendi kütleçekimini yenemediği durumda yıldız çökmeye başlar. Bu sırada kütleçekiminden kaynaklanan potansiyel enerjinin azalması yıldızın dış katmanlarının yıldızdan uzaklaşmasına ve bir süpernova patlaması yaşanmasına neden olabilir. Ancak kütle belirli bir değerin üzerindeyse süreç nötron yıldızı ya da karadelikoluşumuyla da sonuçlanabilir. Bu durumda yıldızdan etrafa yayılan madde ve enerji miktarı daha az olur.süpernova ile ilgili görsel sonucu
Süpernova patlamalarının çeşitli türleri vardır: Ia, Ib, Ic, IIn, II-L, II-P. Bu türlerin en önemlisi Ia’dır. Çünkü bu patlamalar sırasındaki azami parlaklık her zaman hemen hemen aynıdır. Bu durum uzayın bir bölgesinde meydana gelen süpernova patlamasının Dünya’dan gözlemlenen parlaklığının kullanılarak o bölgenin Dünya’ya uzaklığının hesaplanabilmesini sağlar....


Kaynak : http://bilimgenc.tubitak.gov.tr

Kara Deliklerin Zıttı : Beyaz Delik



beyaz delik ile ilgili görsel sonucu




           Beyaz delik ya da ak delik, kara deliğe düşen bir maddenin solucan delikleri aracılığıyla evrenin başka bir yerinde yeniden ortaya çıktığı noktalardır. Başka bir zamana veya başka bir Bebek Evren'e de açılabilirler. Kara delikler, içine düşen hiçbir şeyin (ışık dahil) kendisinden kaçamadığı cisimlerdir. Bunların tam tersi olan beyaz deliklere ise hiçbir madde giremez, yalnız kara deliğe düşen maddeler çıkabilir. Bu sebeple beyaz delik olarak adlandırılmışlardır.Bu konuda önemli çalışmalar yapmış olan teorik fizikçi Stephen Hawking, son makalesinde solucan deliklerinin ve beyaz deliklerin bulunmadığını savunmuştur.Genel görelilikte; beyaz delik, madde ve ışık kendisinden kaçabildiği halde dışarıdan girişe izin vermeyen uzayın varsayımsal bir bölgesidir. Bu anlamda, sadece dışarıdan giriş olabilen, madde ve ışığın kaçamadığı kara deliğin tersidir. Beyaz delikler, sonsuz kara delikler teorisiyle ortaya çıkar. Gelecekteki kara deliğe ek olarak, Einstein alan denkleminin bir çözümü geçmişinde bir beyaz deliğe sahiptir. Fakat, bu alan, yerçekimsel çöküş boyunca oluşturulan kara delikler için mevcut değil ve beyaz deliğin oluşmuş olabileceği bilinen bir fiziksel süreç de yok. Şimdiye kadar hiçbir beyaz delik gözlenmemiştir. Ayrıca, termodinamik yasaları der ki, evrenin net entropisi ya artar ya da sabittir. Bu kural beyaz deliklerin entropiyi düşürme eğilimleriyle ihlal edilir. Tıpkı kara delikler gibi, beyaz delikler de kütle, yük ve açısal momentum özelliklerine sahiptir ve diğer kütleler gibi maddeleri çekerler. Ama beyaz deliğe doğru düşen nesneler asla beyaz deliğin olay ufkuna tam olarak ulaşamazlar(Aşağıda tartışılan maksimum genişletilmiş Schwarzschild çözüm durumda bile, geçmişteki beyaz delik olay ufku, gelecekteki siyah delik olay ufku olur. Böylece, beyaz deliğe doğru düşen herhangi bir nesne, sonunda siyah delik ufkuna ulaşacaktır.). Yüzeyi olmayan, yerçekimsiz bir alan hayal edin. Bu durumda, yerçekimi ivmesi herhangi bir vücut yüzeyinde en fazladır. Ama kara deliklerin bir yüzeyi olmadığından, yerçekimi ivmesi katlanarak artar; fakat asla son değerine ulaşamaz çünkü tekillikte kabul edilen bir yüzel bulunmamaktadır. Kuantum mekaniklerinde, kara delik Hawking radyasyonu yayar ve böylece radyasyon gazıyla termal dengeye gelebilir. Stephen Hawking, termal dengedeki bir kara deliğin zaman tersinin yine termal dengedeki bir kara delik olduğunu savundu çünkü termal denge durumu, zaman- tersinir- değişmezdir. Bu da, beyaz deliklerle kara deliklerin aynı nesne olduğu anlamına gelebilir. Sonradan, sıradan bir kara delikten yayılan Hawking radyasyonu, beyaz delik ışıması olarak tanımlandı. Hawking’in yarı-klasik argümanı kuantum mekanik Ads/CFT benzeşmesinde yeniden oluşturuldu. Aynı zamanda Ads/CFT’de; zaman tersi kendisiyle aynı olan bir gauge teorisinde, anti-de Sitter’deki bir kara delik bir termal gazla ...açıklanır. 
Kaynak :http://www.wiki-zero.com

4 Mart 2018 Pazar

Uzay Hakkında İlginç Bilgiler

  • Venüs’te bir gün bir yıldan daha uzun sürer.
  • Venüs Güneş’in etrafında 224,7 Dünya gününde dönmekte, ancak kendi ekseni etrafında dönmesi 243 Dünya günü sürmektedir.
  • Ay’dan dönen astronotlar karantinaya alınmıştır.
  • Bulaşıcı veya öldürücü bir hastalık getirmediklerinden emin olmak için Ay’dan dönen astronotlar bir süre karantina altına alınmışlardır.
  • Güneş’in içine 1 milyon tane Dünya sığabilir.
  • Güneş, Güneş Sistemi’nin tüm kütlesinin yüzde 99’unu oluşturmaktadır.
  • Uzaya çıkarsanız boyunuz uzar.
  • İnsan vücudu yerçekimsiz ortama çıktığında insan omurgası düzleşir, bu 5 cm’ye kadar daha uzun boylu olmanıza yol açar.
  • Uzay aslında uzak değildir, yeryüzünden sadece 100 kilometre uzaklıktadır.Eğer arabayla uzaya doğru seyahat edebilseydik bir saatten kısa sürede uzaya çıkabilirdik.
  • Güneş Sistemi’nin en sıcak gezegeni Güneş’e en yakın gezegen değildir.
Güneş Sistemi / Discovery
  • Güneş’e en yakın gezegen olan Merkür’ün sıcaklığı gündüzleri 425 °C, geceleri ise -125 °C ‘dir. Venüs ise Güneş’e daha uzak olmasına rağmen atmosferindeki sera etkisi sebebiyle yüzey sıcaklıkları sürekli olarak 500 °C civarındadır.
  • Astronot kelimesi Antik Yunanca yıldız anlamına gelen “Astron” ve denizci anlamına gelen “nautes” kelimelerinden oluşmaktadır.


  • Uzayda ağlarsanız gözyaşlarınız akmaz.
  • Uluslararası Uzay İstasyonu’nunda kirli iç çamaşırlar ve tuvalet kağıtları yiyecek üretiminde gübre olarak kullanılabilir.
  • 13727 yılında Kutup Yıldızı değişecek.
  • En uzağa giden insan yapımı obje Voyager 1’dir.
  • 1977’de Jüpiter ve Satürn’ü incelemek amacıyla fırlatılan Voyager 1, daha sonra Uranüs ve Neptün’ü de incelemek için de kullanışmış ve daha sonra yıldızlar arası uzaya çıkmıştır. Üzerinde altın bir plakta uzaylılara mesajlar taşımaktadır. Kaydı buradan dinleyebilirsiniz.
  • Satürn’ün uydusu Titan’ın atmosferinde organik kimyasal olduğuna dair birçok bulgu vardır.
  • Bir astronot giysisinin maliyeti 11 milyon dolardır. Bunu yüzde 70’i sırt çantası ve kontrol modülüdür.
Samanyolu Galaksisi
  • İçinde yaşadığımız Samanyolu Galaksi ’si gibi milyarlarca galaksi vardır.
  • Güneş galaksinin etrafında 200 milyon yılda bir döner. 100,000 ışık yılı mesafe.
  • Evrenin yaklaşık 14 milyar yaşında olduğu tahmin edilmektedir.
  • Bilinen evrendeki yıldız sayısı sayılamayacak kadar çoktur. Bu sayının 70 sekstilyon, yani 70 bin milyon milyon milyon olduğu tahmin edilmektedir.
  • Hepimiz şu anda uzayda saatte 530 kilometre hızla hareket etmekteyiz.
uzayla-ilgili-bilgiler
  • Ay’a ayak basan astronotların ayak izlerinin 100 milyon yıl kadar Ay yüzeyinde değişmeden duracağı düşünülmektedir.
  • Ay’da atmosfer bulunmadığından Ay’a ayak basan astronotların ayak izinin Ay yüzeyinde 100 milyon yıl kadar değişmeden kalacağı düşünülmektedir.
  • Tüm Dünya’nın bir yılda tükettiği enerjiden daha fazlası bir günde Güneş’ten Dünya’ya ulaşmaktadır.
  • Güneş enerjisi Dünya enerji üretiminin sadece yüzde 1’i olsa da Dünya’ya ulaşan tüm enerji çok daha yüksek miktardır. 15 yıl içinde Güneş enerjisi üretiminin tüm üretim içindeki payın yüzde 20 olması beklenmektedir.
  • Satürn gezegenin yoğunluğu sudan daha düşüktür.
  • Ay, Dünya’dan her yıl 3,8 santimetre uzaklaşmaktadır....
  • Kaynakça : http://bilgimat.com

3 Mart 2018 Cumartesi

Uzayda Sırrı Çözülemeyen Enerji : Karanlık Enerji !!!

Karanlık Enerji Nedir?

Dr. Mahir E. Ocak
26/11/2015 - 10:54
Karanlık enerji, kozmolojik verileri açıklamak için öne sürülmüş bir tür enerjidir. Evrenin karanlık enerji yoğunluğunun 1,67 x 10-27 kg/m3, Güneş Sistemi’nin Plüton’un yörüngesinin içinde kalan kısmındaki toplam karanlık enerji miktarının ise yaklaşık 6 ton olduğu hesaplanıyor. Bu değerler çok küçük olmasına rağmen, sıradan madde ve karanlık maddenin aksine karanlık enerji uzaya homojen olarak yayılır. Evrendeki toplam karanlık enerji miktarı hem madde miktarından hem de karanlık madde miktarından çok daha fazladır. Gözlemlenebilen evren, yaklaşık olarak %68,3 karanlık enerji, %26,8 karanlık madde, %4,9 sıradan madde içerir.karanlık madde ile ilgili görsel sonucu
Karanlık enerjinin varlığına dair en önemli veri, evrenin genişleme hızındaki artıştır. Kütleçekim kuvvetinin maddeyi birbirine doğru çekmesinin pozitif bir basınca neden olduğu düşünülürse, evrenin genişlemesi ile artan karanlık enerji miktarının negatif bir basınca sebep olması gerekir. Yani karanlık enerjinin varlığı, evrenin genişleme hızının artmasına neden olan itici bir kuvvetin kaynağıdır.
Gözlemlenen evrenin şeklinin düz olması da karanlık enerjinin varlığına işaret eder. Evrenin şeklinin düz olması için evrendeki enerji yoğunluğunun kritik yoğunluk olarak adlandırılan bir değere eşit olması gerekir. Ancak madde ve karanlık maddeden kaynaklanan enerji yoğunluğu, kritik değerin yaklaşık olarak sadece %30’una karşılık gelir. Evrenin düz olması için gereken kritik enerji yoğunluğunun yaklaşık %70’lik kısmının ise karanlık enerjiden kaynaklandığı düşünülüyor.
Karanlık enerjinin doğası ile ilgili öne sürülmüş en basit açıklama, kozmolojik sabittir. Boş uzayın enerji yoğunluğuna karşılık geldiği için boşluk enerjisi de denilen bu sabit, uzaya sahip olmanın “bedeline” karşılık gelir. Kozmolojik sabit, negatif bir basınca sebep olarak evrenin genişleme hızının artmasına neden olur.
Karanlık enerjinin doğası ile ilgili bir diğer görüş, evrenin genişleme hızındaki artışı beşinci güç alanı olarak adlandırılan dinamik bir alanın sebep olduğu potansiyel enerji ile açıklar. Beşinci gücün kozmolojik sabitten temel farkı, büyüklüğünün konuma ve zamana bağlı olarak değişmesidir...

Kaynak : http://www.bilimgenc.tubitak.gov.tr
Resim :https://img-s1.onedio.com/id-5629e5c8355809034a1a7722/rev-0/w-635/listing/f-jpg-webp/s-f17afc1adb8f7222a4a195db87997d94f85fffc9.webp

1 Mart 2018 Perşembe

Kuasarlar : Evrenin En Parlak Cisimleri



Evrenin Parlak Gizemleri: Kuasarlar




b
Kuasarlar, (kuazar, quasar veya Türkçesi “yılberk”) haklarında çeşitli düşünceler olan ve gizemini korumaya devam eden gök cisimleridir. Peki Kuasarların ne gibi özellikleri vardır, ne işe yararlar?
Bir kuasar, aşırı parlaklığa ve kütleye sahip gök cismidir. Yaydığı enerji ve ışık miktarı o kadar büyüktür ki, bu miktarda bir enerjinin bir galaksideki tüm yıldızların yaydığı enerjiden daha fazla olabilir. Önceleri kuasarların evrenin ilk oluşum zamanından kalan antik gökadalar (galaksiler) olduğu düşünülüyordu.
Fakat son zamanlarda yapılan araştırmalar bazı kuasarların yakınlarındaki gökadalarla madde alışverişi yaptığını kanıtladı. Bu durum kuasarların antik gökadalar değil de evrenin her yerinde bulunabilecek gökcisimleri olduğu fikrini benimsetti.




















Kuasarlar, noktasal ışık kaynaklarıdır ve yaymış oldukları muazzam enerjiye rağmen çok küçük boyutlardadırlar. Bu nedenle, hiçbir kuasar detaylı biçimde fotoğraflanamaz. Bu fotoğraftaki kuasar, Hubble uzay teleskobu tarafından görüntülenmiş.
Çoğu kuasar bize 3 milyar ışık yılından daha uzaktadır. Gökyüzünde görünen en parlak kuasar ise bize 33 milyar ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen, oldukça parlak görünmektedir ki bu da muazzam enerjisinin kanıtıdır. Bu gökcisimleri aynı zamanda yararlı birer referans noktalarıdır. Referans noktası olarak kullanılmalarında ise parlaklıkları, belirgin olmaları ve en önemlisi uzaklıkları önem taşımaktadır. Böyle uzak bir gök cisminin mevcut teknolojimize göre durağan görünmesi şaşırılacak bir durum değildir.
Mevcut görüşlerden biri ise kuasarları “ak delik” olarak tanımlayıp hala gizemini koruyan başka bir gök cismi olan kara deliklerin öbür ucu olduğunu ileri sürüyor. Yani kara deliklerin yuttuğu ışığın, gezegenlerin ve hatta yıldızların çıkış yolunun kuasarlar olduğunu varsayıyor. Ancak bu “ak delik” yorumu tümüyle bilimkurgusal bir varsayımdan ibarettir ve bilim çevreleri tarafından ciddiye alınmaz.
Kuasarlar hakkında her ne kadar ortaya atılmış sağlam bir teori olmasa da kim bilir belki ilerde bizden sonraki nesillere solucan deliği ve uzay-zaman hakkında çarpıcı bilgiler sunabilir...

Kaynak : http://www.kozmikanafor.com